Expomed Sempozyumu’nda konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sektörün bileşenleri ve paydaşlarıyla görüş alışverişinde bulunmanın faydalı olduğunu dile getirdi.
Sağlığın herkesin vazgeçemeyeceği çok önemli bir alan olduğunu dile getiren Akdağ, “Sağlık aynı zamanda toplumlar için kalkınmanın da çok önemli bir aracı. Lancet Komisyonu, son 20 yıl içerisinde gelişmekte olan ülkelerin yüzde 24’ünün yani dörtte birinin sağlığa yapılan harcamalardan ileri geldiğini ortaya koydu. Genellikle biz sağlık sistemleri yöneticileri ya da paydaşları, ülkelerin finansmanını sağlayan bakanlıklarca parayı harcayan kimseler olarak biliniriz. Ama bu yanlış bir bilgi. Aslında sağlığa yapılan harcama ülkelerin kalkınmasına yapılan harcama anlamına geliyor. Bunu bizler finansman sağlayıcılara çok iyi bir şekilde anlatmalıyız. Genelde biraz önce ifade ettiğim gibi bunun bir harcama kalemi olduğu düşünülüyor, halbuki bu bir kalkınma kalemidir” diye konuştu.
Yaşam süresi 72 yıldan 78’e çıktı
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında ülkenin kalkınması, insanlarının sağlıklı yaşam hakkına kavuşmaları için “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı başlattıklarını hatırlatan Akdağ, şöyle devam etti:
“Bu program 10 yıl içerisinde büyük bir başarı gösterdi. Şöyle ki, vatandaşlarımızın sağlıktan memnuniyeti yüzde 39’dan yüzde 75’lere ulaştı. Anne ve bebek ölümlerinde çok ciddi azalmalar meydana geldi. Mesela anne ölümleri, her 100 bin annede, 70’lerde iken bu 14’lere kadar geriledi. Öyle ümit ediyorum ki, bu sayıyı daha da aşağılara çekmiş olacağız. Türkiye’de doğumda beklenen yaşam süresi, 10 yıl içerisinde 72 yıldan 78 yıla çıktı. Finansal koruma açısında da Türkiye’deki sistem, oldukça mükemmel bir sistemdir. Bugün 80 milyon vatandaşımız, koruyucu bir kamu sağlık şemsiyesinin altındadır. Sağlık haklarına hem birinci basamak hizmetlerinde hem de ikinci basamak hizmetlerinde en mükemmel biçimde ulaşır.”
Performansa göre ödeme yapılıyor
Bu değişimin iki önemli ayağı olduğunu söyleyen Akdağ, şöyle konuştu:
“Birincisi çalışanlarımıza performanslarına göre ödeme yapmaya başladık. Bu çalışan verimliliğini çok ciddi şekilde artırdı. Kuşkusuz bunun daha mükemmel hale getirilmesi gerekiyor. İkincisi de kamu-özel ortaklığıyla yaptığımız işlerdir. Kamu-Özel ortaklığı denilince genelde büyük projeler akla geliyor.
Bizim de şimdilerde Türkiye’de yapmaya başladığımız Şehir Hastaneleri. Ama kamu-özel ortaklığı bundan ibaret değil. 2002’nin başından itibaren biz, kamu-özel ortaklığını birçok alanda kullanıyoruz. Bugün Türkiye’deki Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarının, hastanelerin hizmetlerinin çok büyük bir bölümü özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Ama altını çizerek söylüyorum: Patron devlettir.”