Kentte, çay yatakları üzerine yapı edilen kurs binası ve kahvehane çarpık yapılaşmayı gözler önüne seriyor.
Merkeze bağlı Karasu köyünde yıllar önce Kuran kurs binası Salarha Deresi üzerine yapı edildi. Kız Kuran kursu binasında bugün 50 dolayında öğrenci eğitim görüyor.
Yiğitler köyünde ise kahvehane olarak kullanılan bir binanın belli başlı taşıyıcı kolonları çay yatağı içerisine oturtuldu. Binanın yarısı da nehir yatağı üzerinde yer alacak şekilde inşa edildi. Kahvehaneye günde yüzlerce kişi girip çıkıyor.
“SUÇ BİZİM, YAĞMURUN YOK”
Rize’de sel ve heyelanlar sonrası vatandaşlar da özeleştiri yapmaya başladı. Yiğitler köyünde oturan İdris Kabil, nehir yataklarının kenarlarına bıraktıkları ağaç kütükleri ve diğer malzemelerin taşan akarsu ile birlikte sürüklendiğini belirerek, “Taşan derenin önü malzemelerle tıkanıyor, su yollara ve bize zarar veriyor. Dedelerimizden kalma arazilerde su kanalları vardı. Bu kanalları kendi menfaatimiz için kapattık. Ne yaptık, fasulye, lahana diktik. Daima kabahatler bizim. Yağmurun bir kabahati değil.” dedi.
“GELİŞİ GÜZEL YOLLAR DOĞAYI BOZDU”
Yiğitler Köyü Muhtarı Akıllı Kabil ise önceden konut yapılırken büyüklerin arazinin su kanallarına yakınlığına, uzaklığına, zeminine baktığını belirterek, ‘Şurada konut olur, burada olmaz’ dediğini hatırlattı. Kabil, “Hemen böylece bir şey yok. Akarsu yataklarına ev yapılıyor. Gelişi güzel yapılan yollar doğayı bozdu. Yollarla araziyi ortadan bölüyoruz. Toprakları nehir yataklarına boşaltıyoruz” diye konuştu.
Mehmet Yılmaz da, “Rize’de akıcı arsa değil. Her yer dik, engebeli. Insanlar, mecburen nehir yataklarında ev yapıyor. Sonra taşkınlarda evleri zor kurtarıyoruz. Arazi olmayınca diğer çare değil.” ifadelerini kullandı.
“YÜZYILLAR BOYUNCA ARAZİNİN ALIŞTIĞI DÜZEN DEĞIŞTIRILMIŞ”
Rize Valisi Erdoğan Bektaş, yaşanan su baskını ve heyelanların nedenlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Başlıca dereler ve kollarında alınan önlemlerle aşırı yağışa karşın su baskını taşkını yaşanmadığını ifade eden Vali Bektaş, “Problemler, bizim henüz farklı alanlara yönlendirilmiş nedenlerle çözemediğimiz noktalarda oldu. Bu sebepler içerisinde hukuki ve fiili itilaflar var. Vatandaş dirençleri var. Salarha Vadisi’nde hiç yargı etmediğimiz bir tablo ile karşılaştık. İşi araştırınca bakıyorsunuz oysa; yapmak istemişiz, yapamamışız. Değişik sebeplerden nedeniyle işler yaptırılmamış. Bunları yapmamız lazım. Sırayı getiremediğimiz işlerden oluşan sıkıntılar oldu. Esas nehir yataklarında zorunlu yatırımların yapıldığını söyleyebiliriz. Peki afet nasıl oluşuyor? Bizim ana derelere ulaşan ast derecikler, hatta akıntıcıklar var. Yamaçlarda yağan yağmurun derelere ulaşması gerekiyor. Yüzyıllar her tarafinda arazinin alıştığı düzen değiştirilmiş. Bunu bazen biz, ara sıra yurttaş değiştiriyor. Yağmur sularının biriktiği dereciklerin belli başlı dereye ulaşmasının önüne engeller konmuş. Bu engel bir yapı, yol, köprü, menfez ya da tarla oluyor. Peşinde su kendi mecrasıyla başlıca yatağa ulaşamayınca birikiyor ve bundan başka patlıyor ve afet oluşuyor” dedi.
“SALGIN ŞEKİLDE BINA, YOL YAPMA HASTALIĞIMIZ VAR”
Sel ve heyelanları önlemede millet ve vatandaşa düşen görevler olduğunu kaydeden Vali Bektaş, şunları dedi: “Kamu, yüksek kodlara dürüst nehir ıslah çalışmalarını yerine getirmek zorunda. İtilaflı yerleri çözmek zorundayız. Vatandaşlara da düşen görevler var. Yeryüzünün şekli ile oynamadan bir bilene sormak, mühendisten data edinmek gerekiyor. Suyun yönü değiştiriliyor. Minicik dereciğin yönü değişince, yağmurda yamaçlardan çağlayan fışkırıyor. Bunlar nereden geliyor, şaşırıyorsunuz. Bunlar, araziye bilinçsiz müdahalelerle oluşuyor. Vatandaşa düşen arazideki doğal su yollarına müdahale etmemektir. Eski aktığı gibi akmasını sağlamak ve önüne engel koymamaktır. Tıkalı menfez varsa vatandaş açacak, açamıyorsa ilgili kuruma haber verecek. Bu iletişimi sağlayarak altyapımızı azıcık daha iyi şartlara getirmeliyiz. Salgın şekilde yapı, yol yapma ve doğaya müdahale etme hastalığımız var. Bunu biraz sınırlı tutabilirsek, bu coğrafya fazla güzel bir coğrafya. Bu coğrafya, insanlarına mutluluk ve huzur verir. Yok bizim insanımıza, dışarıdan gelen turistlerimize kolaylık verir. Biz burada kolaylık bulamıyoruz. Bunun üzerine kafa yormalıyız.”