Meşhur onkolog Yavuz Dizdar’dan Türkiye’deki kanser teşhisleri için korkutan izah etme!

Meşhur onkolog Yavuz Dizdar'dan Türkiye'deki kanser teşhisleri için korkutan izah etme!
Meşhur onkolog Yavuz Dizdar'dan Türkiye'deki kanser teşhisleri için korkutan izah etme!
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yaptığı açıklamalarla sık sık gündem olan Dr. Yavuz Dizdar, Sözcü’den Nazan Doğaner Halıcı’ya konuştu. Kanser teşhislerine dair açıklamalarda bulunan Dizdar, “Besin değiştiğinde beden da değişir, bunu bir saksının toprağının değişmemesi durumunda bile gözleyebilirsiniz, bitki uzar, ama yaprak vermez, cılızlaşır. Tonlarca kimyasal kullanıp yapay yollarla çoğalttıklarınızı, binlerce ucuz market açıp ücretsiz fiyata verdiğinizde ister istemez görülen hastalıklar da farklılaşacaktır” dedi.

Dizdar, sözlerine şöyle devam etti:

Bugün kanser denen vakaların büyük bir bölümü taramayla saptanıp rahatsızlık konumuna sokuluyor, fakat besbelli hastalık falan yok… Sistem hastaneleri yüklemek için hasta pompalıyor. Patolog birtakım olguların mikroskopta kansere benzediğini düşünüp, kanser diyor. Halbuki hastaya bakıyorsunuz; iştahı yerinde, kilo kaybı değil, hiçbir şeyi değil lakin vücudunda bir şey çıkmış veya bir şey çoğunlukla çıkmamış fakat biz tarayıp saptamışız. Artan tiroit kanserleri bunun bir örneği, prostat belirlenmiş yaştan sonra standart ayla geliyor.

“MÜŞTERI, İŞİN BU TARAFIYLA İLGİLENMİYOR”

Bunları saptayıp, mikroskopla tanı koymanızın geçerliliği kayboluyor, zira ilk kez beslenme edinmek üzere yaşam ve vücut değişmiş. Fakat tıp işin bu tarafıyla ilgilenmiyor, bilakis teşhis konan her kişiye hasta muamelesi yapıp, sonra da çare ettik diyorlar. Amerika nispeten bakımlı, onlar zaten özel sigortası olmayanları dikkate almıyor. Ama bizim için aslında hasta olmayan bu grup da genel sıhhat sigortası dahilinde olduğundan, sağlık durumu endüstrisi için bir gelir kaynağı. Devlet ödüyor, ödedikçe sistem bu şekilde yapay biçimde şişiyor.

Dizdar, insanların alıştırma hayatına atıldığında kendilerine çocukluğunda benimsetilmeye çalışılan genel ilkeleri de unuttuğunu söyledi.

“Ancak bize benimsetilmiş olan bu ilkeler esas ahlak kuralları olmanın ötesinde ‘kendine yapılmasını istemediğini başkasına da yapma’ şeklinde özetlenebilecek kavramlardan oluşuyor” ifadesini kullanan Dizdar, şu görüşleri dile getirdi:

Ben genellikle bu mesajın hatırlanmasını istiyorum, işte o zaman konu vicdana geliyor… Vicdan gerçekten herkeste yer alan, fakat sesi öyle duyulmayan, ışıltısı görülmeyen bir kavram… Günümüzde bundan böyle iyice vahşileşmiş olan üretim, pazarlama modellerinden tutun, hileli kazanca dair ne varsa vicdanın unutulmasından kaynaklandığını görüyorsunuz. Bu hastalığa en tez tutulan veya işleri gereği en çok dikkati çekenler de ister istemez doktorlar oluyor, “beyaz öncelikle kirleniyor”. Bu durumda hastalık, buna tutulan ya da potansiyel hasta olan herkes ticari faaliyetin bir parçası haline geliyor. İnanın bunun mahsul miktarının suni yollarla artırılmasından bir farkı yok. Doktor hastayı gelir, hasta da doktoru onu örselemeye hazırlanmış bir sistemin parçası olarak algılamaya başlıyor. O nedenle eleştirinin temelini kendi alnımın yozlaşmasına, yani tıp ticareti üzerine kuruyorum. Kısaca doktorların tümü olmasa da kayda değer bir bölümü vicdanlarını kaybetmiş. Onlara bunu andırmak gerekiyordu.