Dünyaya gelmelerine arabulucu olduğumuz çocuklarımız ufacık bedenlerine fazla gelecek çoğu duygu yaşayabiliyor. Duygularını “Ne yaşanmışlığı var ki bu kadar coşmuş, dehşet dolu ya da kaygılı?” dedirtecek dek yoğun yaşayabiliyorlar. Yüz ifadeleri, cisim dilleri, yas krizleri, yemeğe olan tepkileri de duygularını oldukça hoş anlatıyor.
Bebekler ayrıca kendiliklerinden ayrıca de DNA’ları yoluyla ebeveynlerinden ve atalarından aldıklarını yansıtırlar. Bu harmana çevreden aldıkları, yaşadıkları, bilinçaltı kayıtları, hafıza şekilleri de eklenip duygularla birleşince yavaş yavaş kişilikleri oluşmaya başlar.
Bir çocuğun duygudurumunun tez canlı ya da öfkeli olmasının ardındaki görünen ve soyut fazla pozitif faktör olabilir. Aile içindeki sevgi ve güven akışının dinç olmaması, ebeveynlerin çocuktan yüksek beklentileri, ebeveynlerin kendi aralarındaki zor savaşları, aile içinde geleceğe güvensizlik, toplumsal süreçlerden yüksek oranda etkilenmek, çocukları yapabileceğinden fazlası için basmak, mükemmeliyetçi yaklaşımlar, çocuğun umursanmadığını hissetmesi, aile ve okulda her türlü istismar, aileye güvenememek, şiddete maruz kalmak, aşağılanmak, alay edilmek gibi tüm etkenler çocuğun tez canlı bir şekilde geri durmasını ve iletişimini azaltmasını sağlayabilirken coşmuş ve kavgacı olmasına da zemin hazırlamış olabilir.
Alışılagelmiş nedir? Olağan derken ortalamadan mı bahsederiz yoksa tek tip olmaktan mı? Çocuğun acelecilik veya coşmuş olması olağan dışı mı? Bayağı derken çoğunlukla sorun çıkarmayan, söyleneni yapan çocuktan bahsederiz. Oysa çocuklar “bayağı” tanımının dışarıda davranıyorsa bir şeyleri iyileştirmek, daha iyiye dürüst geliştirmek içindir.
Herkesin yaşanmışlığı, aileden DNA ile aldığı yaşanmışlıklar ve karakter etkenleri, biriktirdiği, yaşam amacı ve yaşam yolu birbirinden farklıdır. Aynı ailede içinde zeka çocukların yaşamları ayrı olabilir. Kardeşlerden birisi keyifli iken diğeri şahlanmış olabilir. Aynı tutum şekli bir çocuğun acelecilik ve çekingen olmasını diğer çocuğun öfkeli ve agresif olmasını sağlayabilir. Çocuklarımızın iç dünyaları oldukça farklı ve derindir. “Sen yapamazsın” seslenmek bir çocuğa “Evet, ben yapamam, bu yüzden yapmamalıyım” dedirtirken diğerine “Ben yaparım, sen de izlersin” dedirtebilir.
İşte bütün burada anneler ya kendilerini suçlamaya başlar ya da aile içinde ve çevre göre suçlanmaya başlar. Çocuklarına yetemediklerini düşünüp kendi iç dünyalarında daha da endişeli ve tez canlı olurlar. Anne ve çocuk aralarında rahimde kordonla kurulan bağın bütün hayatta organik bir şekilde devam etme prensibinden dolayı annenin hisleri çocukta yanıt bulur. Bu evrensel bir kuraldır. Yani anne kendini suçlar, endişe ve kaygıyı arttırırsa çocuk suçlanmayı arttıracak, endişe ve kaygıyı besleyecek şekilde davranır.
Anne ne hissederse çocuk onu alır ve o duyguyu besleyecek davranışa yönelir. Anne fazla neşelendirici ve rahatsa çocuk da neşeyi ve rahatlığı besleyecek şekilde davranır. Annenin duyguları karmaşıksa çocuk da kompleks ifadeler seçer. Aradaki bağ kendini tekrar eder bir ülkü bürünür. “Koşma düşersin” cümlesine ve endişesine çocuk yanıt devretmek zorundadır. Tıpatıp “Sana güveniyorum” inancına cevap vereceği gibi… Çocuk ile annenin bağı ortaya meydana çıkan tavır ve duygudurum bozukluklarında tek etmen olmamakla birlikte kuvvetli bir güce sahiptir.
Çocuğumuz acelecilik ve öfkeliyse ne yapmalıyız
Kaygılı ve utangaç çocuklarınızı zorlamayın. Onların size, kendisine ve hayata güvenmesini sağlayın. Bu biraz süre alabilir, sabırlı davranın. Acelecilik, utangaç olmalarını, ilişki ve iletişim becerilerinin gelişmekte olduğunu kabul edin. Ardından yatan sebebi bulmaya çalışın ve bu arayışın manalı olabilmesi, doğru noktaya yönelebilmek için çocuğunuzu tanıyın. Arkada yatan sebepleri anlamaya çalışırken suçlama, suçlanma, etiketleme ve yargılardan uzaktan durun ancak gerçeği daha basit yakalayın.
Çocuğunuz coşmuş ise onun enerjisini dönüştürebilecek, ona keyif verecek aktivitelerde bulunmasını sağlayın. Öfkesini kabul edin. Hatırlayın, reddettiğiniz hiçbir şeyi çözemezsiniz. Çözüm istiyorsanız önce sorunu kabul edin. Onunla konuşun, konuşturun, içini açmasını sağlayın. Öfkenin gerçekten ona da fazla olduğunu bilin. Onun yaşam yolculuğunda bir fener olduğunuzu, yol gösterdiğinizi hatırlayın. Kendine bir şeyleri ağırlık edinmiş ve hiddet ile ifade etmeye çalışıyor olabilir, onun yüklerini paylaşın.
Suçluluk anneliğe yakışmaz. Eğer ki güç uyguluyor, çocuğunuza hasar veriyorsanız suçlu hissedip benzer eylemleri tekrar etmek yerine destek alın. Her anne yüksek seviyede sevgi dolu almak zorunda değildir. Kendi içinizdeki yeteneksizlik duygusunu onarmaya çalışın. Çocuğunuzu yetersizlik, suçlu annelik duyguları ile bu duygulara yanıt verecek eylemlere yönelttiğinizi hatırlayın. Kendinize, anneliğinize güvenin. Eksiklik nerede ise o noktaya odaklanıp çözüm yolunu bulmaya çalışın. Suçluluk ve yetersizlik hapishanesinden çıkın çünkü oraya yerinde değilsiniz.