Batı ’daki çocukla Doğu ’daki çocuğun bambaşka olduğunu keşfettiğinde başlamış aslında Kutub Yıldırım ’in hikayesi. Hikayenin başladığı yerden yola çıkmış ve yazmaya başlamış. İşte bizi, birbirimize yakınlaştıran hikayelerine de “Aynı Daldaydık” adını vermiş…
HİKAYELERİM DOĞU’YU ANLATIYOR; LAKIN YALNIZCA DOĞU’YU İLGİLENDİRMİYOR
Birincil kitabınızla nasıl reaksiyon aldınız?
Diline, üslubuna büyük hürmet duyduğum yazarların övgüsünü almak bana bu öyküleri kitaplaştırmak yolunda cesaretlendirdi. Ot dergisinde yayınlanan hikâyeler için hoş dönüşler almıştım. Natürel kitap başka, kitabı yalnizca seni okumak için alır okur. Umarım kitabı alan cümbür cemaat okumaktan tutku alır.
Herkese ulaşmanın önemini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bursa ’da doğup yaşasam olasılıkla oradaki sorunlardan bahsederdim. Ve eğer Bursalı bir yazan olsam böyle bir soruyla karşılaşmazdım. Yazdığım hikâyelerin birçok Doğu ’yu anlatır ama yalnizca Doğu ’yu ilgilendiren sorunlar değil.
Hikayelerinizde bu fikir sizin için ne dek önemli?
Ateş mahalleye düştüğünde “Kapımı kapattım anahtar kayboldu“ diyemezsin. Alev düştüğü yerde kalmaz, yayılır. Her ne yaşanmışsa, bu ülkede yaşayan herkesi bir şekilde etkilemiştir. Kim bir köy hikâyesini köylüler okusun diye yazan?
HER ŞEY SINIFIMIZA BİR POLİS ÇOCUĞU GELDİĞİNDE BAŞLADI
Doğu ’da büyümüş bir çocuk olarak oraların hikayesini paylaşıyorsunuz, evet; fakat farklı bir anlatımla. Birincil ne süre farkındalık kazandınız Doğu ve Batı ’da yaşanan hayatlar konusunda?
Bunu fark etmem sınıfımıza bir polis çocuğunun gelmesiyle oldu. O gelene dek hepimiz aynıydık. Benzer bozuk Türkçe, benzer küfürler, sevdiğimiz ve çok azını elde ettiğimiz benzer şeyler… Şimdiki polislerin çocukları da bizim çocuklara benziyor. Fakat o vakit, o çocuk, bembeyaz bir cilt, yetmezmiş gibi yana taranmış saçlar, onu da geç sürükleyici bir Türkçeyle, hele ki yirmi dörtlü kuru boya setiyle sınıfa yerleşince ulan dedim, bu batılılar bize hiç benzemiyor.
Peki ya benzerlikler?
Birincil gördüğüm aradaki farklardı. Büyüdükçe, gözüm farklılıklar yerine benzerlikler aradı. İkisinden de bolca bulabilirsiniz isterseniz. Umut her zaman vardır, ola ki bir gün aynı şartlarda aynı hedefe koşulur.
DÜNYA KADAR KUTSALIMIZ VAR; AMA UĞRUNA YAŞANACAK TEK KUTSALIMIZ DEĞIL
Bu dönemin çocukları silahları mahsus büyüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Dünya, ürettiği silahların imha gücüyle, bir defada kaç insanı “etkisiz” ayla getirdiğiyle övünen ülkelerle batmış. Bunları bir marifetmiş gibi haberlerde, özel programlarda anlatıyorlar. “Artık bizim çocuklarımız onların çocuklarını daha basit öldürebilecek!”
Sizce bundan nasıl bir hikaye doğacak?
Bir internet kafeye gidin tüm çocuklar savaş oyunu oynuyor. Tüm tabanca türlerini biliyorlar. Bu merakın orada kalması mümkün mü? Oradan çıkıp “Ölmeye ölmeye geldik” diye slogan atıyorlar.
Yani bu hikayeden mutlu son çıkar mı? Herkes çocuğunu bir şey için öldürmek veya vefat etmek için yetiştiriyor. Nasıl olsa uğruna ölünecek şey fazla. Dünya kadar kutsalımız var. Lakin uğruna yaşanacak tek kutsalımız değil. Bundan nasıl bir öykü çıkar?
ŞAHANE BİR DÜNYADA YAŞAMIYOR MUYUZ?
Sizin hikayeleriniz ayrıca gerçekçi hem inanilmaz, bir yanlamasına gülümsetirken bir yandan hüzünlendiriyor. Bu konudaki çizginiz nedir?
Şu çağda yaşadığımız dünyanın nesi reel? Gün içinde bizatihi ya da sosyal medyada rastladığımız olayların hangisi inanilmaz değil? Bir ejderhaların üzerimizde gezinmediği kaldı. O işi de uçaklar görüyor. Ufacık telefonlarla yapmadığımız şey yok. Bu bir sihir yok mi? Şahane bir dünyada yaşamıyor muyuz?
Peki ya “hakiki” yaşam?
Eğer hayattan bahsediyorsanız bunların hepsi hayatın tam ortasında. Düğünlerde söylenen oyun havalarına bakın, müziği kısıp sözlerini dinlerseniz oynamak yerine ağlarsınız. Bir insanın buzda kayıp düşmesi, ayrıca gülünç ayrıca de can sıkıcı. Sadece komik bir olaymış gibi anlatırsanız size insafsız derler. Dramatikleştirirseniz yetersiz anlatmış olursunuz. Yerine Getirmek istediğim şey, bunları görmeye niyetlenmek.
ÖYKÜ BİRİNİN BAŞINDAN GEÇMİŞSE, GERÇEKLİĞİNİ TARTIŞMAZSIN
Ülkenin Doğusu var hikayelerinizde, ama bir yanı da Batı ’dan izler taşır gibi…
Ömrümün birincil yarısını doğuda geçirdim, ikinci yarısını batıda. bir daha gelsem dünyaya nasıl olursa olsun yine benzer sıralamayı isterdim. Bu anlamda kendimi şanslı görüyorum. Doğudan da Batıdan da aldığım her şey hayatımda bir deliği kapattı. Pek sanıyorum ki Doğu iç dünyamı Batı ise dış dünyaya bakışımı şekillendirdi.
Doğu ’daki sorunlar hikayeleşince daha mı kolay anlaşılıyor sizce?
Hikayeleştirmek, sıkıcı olmaktan çıkarıyor ve sorunu bir yerde insan hayatına bağlıyor. Bu bununla birlikte yaşananların bir delilidir. Birinin başından geçmişse gerçekliğini tartışmazsın.
AMA HİÇBİR ZAMAN, HİÇBİR ŞEYİ KARDEŞİNİ ONDAN MAHRUM BIRAKACAK DEK SEVMEZSİN!
Öykülerinizde topluluk ailede yaşamanın hüzünlendirirken gülümseten yanları var. Böyle miydi sahiden?
Dünyayı algılamaya başladığın andan itibaren etrafındaki insanların senin için bir güvenlik zinciri oluşturduğunu anlarsın. Katiyen yalnız kalmayacağını, katiyen düştüğünde sana uzanacak bir elden yoksun kalmayacağını bilirsin. daima en iyisini kardeşlerinle paylaşman gerektiğini öğrenirsin.
İnsanın çok kardeşinin olması böyle mi hissettiriyor?
Büyüğün sana öğretir, sen küçüğüne öğretirsin. Başkaları dek beslenemezsin, sana ait böylece bir şeyin olmaz, bir şeyin yalnizca senin olmasını istersen, onu saklamak zorunda kalırsın. Çünkü onu senin istediğin kadar isteyecek çoğu karşı taraf vardır. Ama hiçbir zaman hiçbir şeyi kardeşini ondan mahrum bırakacak değin sevmezsin.
KONFETİ SAÇAN BİR YANARDAĞ…
Öyküleriniz insanlara ne hissettirsin, ne öğretsin istiyorsunuz?
Sanıyorum ama kimse dertlerimi, çektiğim acıları, yoklukları falan merak etmiyor; ırk okurken eğlenmek istiyor. Bunları da yazıyorum muhakkak. Fakat başlıca istediğim, hikayelerimin okuru tasa sahibi yapmasından ziyade derdini unutturması. Önce hikayeyi sevsin, mutlu olsun; o arada da “Aaa! Bunlar da mı varmış” derse, eyvallah!
Sevgili Murat Menteş, hikayelerinizi “konfeti saçan bir yanardağ”a benzetmiş. Siz kendi hikayelerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Valla ben en çok da Murat abinin kitabı beğenmesine sevindim. Yıllar önce, onu tanıyacağım aklıma bile gelmezdi. O yüzden Murat Abi konfeti diyorsa konfetidir, yanardağ diyorsa yanardağdır.
– Damla Karakuş: Fazla neşe saçan bir sohbetti; teşekkür ediyorum…
– Kutub Yıldırım: Ben teşekkür ederim…
Benzer Daldaydık
Kutub Yıldırım
Karakarga Yay.
S.: 128
Kitabı satın edinmek için tıklayınız: idefix
Damla Karakuş
email protected
Instagram: biyografivekitap