Kanserle ilgili veri kirliliğine dikkat

Kanserle ilgili veri kirliliğine dikkat
Kanserle ilgili veri kirliliğine dikkat
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kanser tedavisinde ve rahatsızlık gelişiminde içten bilinen bazı yanlışların tedavi sürecini olumsuz etkilediği bildirildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Karabulut yaptığı açıklamada, kanserin bütün dünyada en sık görülen hastalıklar aralarında yer aldığını söyledi.

Kanser tedavisinde, tıbbi tedavinin yanı sıra hastanın sıhhat okuryazarlık düzeyinin de ağırlık taşıdığını ifade eden Karabulut, bu kapsamda halk aralarında dürüst olarak kabul edilen çok sayıda bilginin etkili olabildiğine dikkati çekti.

STRES VE ÜZÜNTÜNÜN KANSER YAPTIĞI ALGISI

Bu konuda farkındalığın artırılması gerektiğine dikkat çekici eden Karabulut, bunlardan birinin gerginlik ve üzüntünün kanser yaptığı algısı olduğunu belirtti.

Bağışıklık sisteminin kanserin gelişmesinde ve kanser tanısı konmuş hastaların tedavisinde manâlı olduğunu vurgulayan Karabulut, “Birebir pozitif düşünerek kanserin yenilebileceği, tedavi edilebileceği ya da bütün tersi çok depresif, stresli olunduğunda ya da çok fena hayat deneyimi yaşandığında bir takım kanserlerin daha sık görüldüğü konusunda bir kanıt bulunmamaktadır.” diye konuştu.

BİYOPSİLER KANSERİN YAYILMASINA NIÇIN OLMAZ

Hastalığın tanısını koymak ve tedavisini düzenlemek için gerekli biyopsilerin de kanser gelişimini hızlandırdığına ilişkin bilgilerin yer aldığını açıklayan Karabulut, “Hastalarda ara sıra, biyopsi yapıldığında hastalığın sıçradığı, kötüleştiği veya dağıldığına ilişkin korkular ortaya çıksa da bu korkuları destekleyen bilimsel araştırmalar yok. Açık cerrahi yöntemle yapılan biyopsiler de iğneyle yapılan biyopsiler de kanserin yayılmasına ya da kötüleşmesine neden olmaz.” diye konuştu.

Saç boyası, parfüm gibi ürünlerin kansere niçin olduğuna ilişkin iddiaları ilişkin Karabulut, “Her türlü toksik maddenin, hücresel ve DNA üstünde olumsuz etkisi vardır. Bu yüzden toksik maddelerden ne dek uzak durursak, o kadar dinç yaşamak olası. aynı zamanda saç boyaları ve deodorantlar gibi kozmetik maddelerin birebir kanser türleriyle ilişkisi hiçbir araştırmada gösterilmiş değil. üstelik, ilk olarak sigara olmak üzere bazı kimyasal maddelerin de kanser riskini artırdığını biliyoruz. Tütünün dışarıya bazı sanayi ürünlerinde kullanılan, ilk olarak asbestos elde etmek üzere bazı maddelerin ve petrol ürünlerinin kanser riskini artırdığını biliyoruz.” dedi.

Kanserle ilgili bilgi kirliliğine dikkat

“YAŞAM KALİTESİ KORUNUYOR”

Prof. Dr. Karabulut, her kanser hastasının mutlaka hastanede yatmadığını, kanser cerrahisi yapılan hastaların olası olduğunca kısa zaman hastanede kalmasının amaçlandığını dile getirdi. Hastanın genel durumunda bir bozulma yoksa, keza radyoterapi ayrıca de kemoterapinin kişinin hastaneye yatırılmadan sürdürülebildiğine değinen Karabulut, radyoterapi tedavisinin de hastaların yatırılmadan, sadece günde bir kez radyoterapi merkezine gelip tedavilerini alacak şekilde planlandığını anlattı.

Prof. Dr. Karabulut, kansere yakalandıktan sonra yeniden iş yaşamına dönülemeyeceği iddialarının da dürüst olmadığını vurgulayarak, “Artık çoğu kanser hastasına, çare tamamlandıktan daha sonra, yaşıtları dek yaşam beklentisi vadedilebiliyor. Örneğin, meme kanserinde bir takım koşullarla tedavi tamamlandıktan sonradan hastalığın geri gelmeme olasılığı son derece yüksek. Ayrıca, son yıllarda geliştirilen ilaç şeklinde olan, yutulabilen kanser ilaçları baştan sona, hastalar günlük aktivitelerini kısıtlamadan, yaşam kalitelerini koruyarak işlerine devam edebiliyor.” biçiminde konuştu.

‘MORALİ BOZULUR’ İNANCIYLA HASTADAN TANININ SAKLANMASI YANLIŞ

Karabulut, Türkiye’de bazı merkezlerin milletlerarası düzeyde yürütülen klinik araştırmalarda yer aldığının ve bu şekilde yeni geliştirilmekte olan ilaçlardan uygun hastaların yararlanmasına olanak sağlanabildiğini vurguladı. Kanserde kalıtımsal faktörlerin etkisinin bulunduğunu fakat çok özel durumlar haricen ebeveynin kanser olmasına tabi çocuklarında da kanser görüleceğine ilişkin bilginin dürüst olmadığını ifade eden Karabulut, hem tedavinin başarısında pozitif düşüncenin son derece tartı taşıdığını söyledi.

Karabulut, “Bilhassa ameliyat, hap tedavisi ve radyoterapi tedavisi sırasında hastanın psikolojisi iyi olduğunda, sonuçlar da çok daha iyi oluyor ve hastalar tedaviyi tolere edebiliyor.” ifadesini kullandı. Hasta yakınlarının, “morali bozulur, daha kötü olur” inancıyla hastadan tanıyı saklanmasının da hatalı olduğunu gösteren Karabulut, hastanın kendisi için en yerinde tedaviyi seçme ve karar verme hakkı bulunduğunu anlattı. Karabulut, “Hastanın haberi olmadan başlanan çare içten şekilde ilerlemez ve işlem yetkisiz olur.” dedi.

Kanserle ilgili bilgi kirliliğine dikkat

‘BIÇAK DEĞDİĞİ VAKIT KANSER YAYILIR’ İDDİASI

“Bıçak değdiği vakit kanser yayılır.” iddialarını da değerlendiren Karabulut, “Hastalıklı organın veya tümörün çıkarılması, hastanın çok daha uzun süre yaşamasını ve hastalığın geri gelme riskinin anlamlı olarak azalmasını sağlıyor. bu nedenle ‘Bıçak değince kanser hastası iyileşir’ fikrine itimat etmek gerekiyor. Yeter oysa hasta ameliyat ile hastalığın çıkarılabileceği bir evrede olsun. Kanser, enfeksiyon hastalıkları gibi bulaşıcı bir rahatsızlık değildir. böylece kanserli hasta ile günlük yakın bağlantı kansere yakalanma açısından risk oluşturmaz. Birtakım mikroorganizmaların neden olduğu kanserler vardır ve bu organizmaların bulaşmasıyla bu kanserlere ait tehlike artabilse de bu bilgi kanser bulaşıcıdır gibi bir sezgi oluşturmamalıdır. öte taraftan kanser hastalarında, kemoterapi ya da radyoterapi birtakım alt etkilere neden olsa da onların yakınlarıyla temasını engelleyen bir durum laf konusu değildir. Hatta hastaların azami desteğe gereklilik duyduğu bu engebeli süreçte, yakınları onlara daha artı alaka göstermelidir.” dedi.

“MODERN TEDAVI SÜREÇLERİ BIRAKILMAMALI”

Prof. Dr. Karabulut, kanser oluşumunda şekerin direkt rol aldığı veya mevcut kanser hücrelerini beslediği yönünde elde edilen bilimsel bir bilgi bulunmadığını aktardı. Şekerden ya da şeker içeriği yüksek besinlerden yalnız kanser hastalarının yok herkesin uzak durması gerektiğini gösteren Karabulut, “Bu yüzden şekerin kanserli hastaların hayatından çıkarılması gibi bir şart söz konusu değildir. Kanser hastaları da cümbür cemaat gibi ihtiyacı dek şeker tüketebilir. Kanserin seyri tüketilen şeker miktarının azlığı veya çokluğuna göre değişmez.” şeklinde konuştu.

Bitkilerle hazırlanan kürlerin tıbbi çare yerine kullanılmasının da şüphesiz içten bir uygulama olmadığının altını çizen Karabulut, “Kemoterapi esnasında doktora danışmadan bu bitki kürlerini göstermek tehlikelidir çünkü bu bitki örtüsü ilaçlarla etkileşerek ilaçların etkisini azaltabilir veya ilaçların etkisini vücuda zarar verecek oranda artırabilir. Bu yüzden kanser tedavisinde mutlaka onkoloji uzmanlarının yerinde gördüğü tedavi ve öneriler dikkate alınmalıdır. Kanser tedavisinde ‘sadece alternatif tıp yeterlidir’ düşüncesi yanlıştır. Ara Sıra uygulanan bitkisel tedaviler hastaların karaciğer, böbrek gibi organlarında fonksiyon kaybına neden olabilir. bu nedenle hastaların hekimlere başvurmadan bu yöntemleri tercih etmemesi ve modern tedavi süreçlerini asla bırakmaması fazla manâlı.”

Kanserle ilgili bilgi kirliliğine dikkat

“KANSERİN NASIL ENGELLENEBİLECEĞİNİN BELIRLENMIŞ YANITI BİLİNMİYOR”

Bülent Karabulut, kemoterapinin üstünlük sağlamadığına ilişkin iddiaların hayali, “Kemoterapi tamamen iyileşme sağlamayacaksa reddetmek lazım’ anlayışı”nın yanlış olduğuna değindi. Kanserin çaresinin bulunduğu fakat saklandığına ilişkin iddiaların da dürüst olmadığını vurgulayan Karabulut, “Kanserin kesin tedavisi ve çözümü konusunda araştırmalar hala yürütülüyor olsa da günümüzde meme, akciğer, bağırsak, yumurtalık, gırtlak gibi birçok kanser çeşidinin tedavisinde büyük gelişmeler vardır. genelde kanserin oluşmasının nasıl engellenebileceğinin belirlenmiş yanıtı hala tamamiyle bilinmiyor.” diye konuştu.

DOKTOR TARAFINDAN KARAR VERİLİYOR

Prof. Dr. Karabulut, sigaranın akciğer dışarıya gırtlak, ağız, dil, dudak, mesane, pankreas ve meme gibi organlarda görülen kanser risklerini artırdığını anlattı. Her kanser hastasının radyoterapi almasının söz konusu olmadığını ifade eden Karabulut, “Radyoterapi doktorun yerinde gördüğü durumlarda uygulanıyor ama her kanser türünde ve her evrede kullanılmıyor. Hastanın radyoterapiye uygun olup olmadığına doktor göre karar veriliyor.” dedi.

Kemoterapi hastalarının sadece kalabalık bir ortama girilecekse maske takmalarının tatmin edici olduğunu dile getiren Karabulut, kanser tedavisi sırasında saçların dökülmesinin kullanılan ilaçların emrindeki etkisine göre değiştiğini, böylece bir takım ilaçlarda saç dökülmesinin sık görülürken bazılarında kısmi dökülme olabildiğini bildirdi.