Son zamanların en fazla konuşulan kitaplarından Sapiens ve Homo Deus’un yazarı Yuval Noah Harari, Homo Deus’ta kendi günlük ve sıradan hayatlarında debelenen bizlere gelecekle ilgili robotlardı, suni zekaydı derken tatlı bir projeksiyon yapar, bu sırada insanoğlunun geçmiş ve mevcut yaradılışını incelerken çarpıcı çıkarımlarıyla neredeyse dumura uğratır. İşte ben de Homo Deus’u okuduğum geçtiğimiz günlerde, en fazla takıldığım noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü durup durup bunu düşünüyorum, özellikle insanlarla yaşadığım bir takım iletişim problemlerinden sonra. Takıldığım soru şu: İnsan robottan ne dek bambaşka?
Robot dünyası
Teknoloji ile ilgili herhangi bir yurdum insanı kadar akıllı kendi gözümden “robot dünyası”na bakışımı birkaç cümleyle açıklayacak olursam, özel bir işi yapmak üzere yapılmış, zorunlu bilgiler yüklenmiş, bütün ihtimaller çerçevesinde nasıl davranacağına yönelik bir aksiyon planı çizilmiş suni zekadır kendileri. Misal verecek olursam, diyelim oysa bir eczanede ödev alacak robot, her bir ilacın prospektüs bilgileri, diğer ilaçlarla etkileşim ihtimalleri, kimlerin hangi durumlarda hangi ilacı niçin kullanıp kullanmaması gerektiği gibi bilgilere sahip olacak. Diyelim ancak kendisine bir reçete verildi, hooop hafızadaki verileri tarayıp hangi ilaçla ilgili hangi bilgileri vermesi gerektiği vs. hepsini hastaya aktaracak. Gerektiğinde kendi güncellemelerini yapacak, ekstra bilgilere nasıl ulaşacağı, veri tabanlarını nasıl kullanacağı gibi bilgileri de bünyesinde barındıracak. Bağlı ki robotlara bu bilgiler fazla kısa sürede yüklenecek ve robot birkaç deneme testinden daha sonra çalışmaya başlayacak. İşte böyle. Lakin Harari bu noktada diyor oysa “Hani insanda bağımsızlık irade ve ruh var, hiçbir zaman bir insanın yerini alamaz diyorsunuz ya, işte bilim dünyasında bu konuda önemli bir ikilem var. Yani ırk robotlardan fazla da ayrı olmayabilir.”
İnsan dünyası
Peki robotları incelediğimiz gibi insanı incelersek; insan doğar, ve doğada bulunan diğer canlıların tersine çok yavaş bir şekilde önce kesin bir maddesel olgunluğa erişir, kendine bakmayı öğrenir. Tabi bu sırada bilişsel ve psikolojik gelişimini de tamamlar. Nasıl? Etrafını izleyerek! (çünkü bize toplu bir veri yüklemesi yapılmadığından) ağır ağır, nerede nasıl davranılır, nerede hangi tepkileri verirse alışılagelmiş karşılanır, nerede nasıl yanıt vermesi gerekir, nasıl giyinir, nasıl yemek yer, nasıl yürür, nasıl koşarsa kabul edilir gibi bütün toplumsal kuralları, tabuları ezberleye ezberleye, bilinçaltını yükleye yükleye büyür… Evde, okulda kurallar her yerdedir, tecrübelerle olgunlaşır, acılarla akıllanır… İçinde bulunduğu topluma kadar şekillenir insan. Harari burada” İnsan içinden gelen şu seslerden oluşur; toplumun önyargıları, kendi hikayesinin yankıları ve genetik mirasın kalıntıları.” diyor. Tabi ancak vücudumuzda süregelen bir dizi biyokimyasal tepkime sonucu oluşan duygular ve bedensel tepkiler bizi oluşturanlar, serbest irademize rota çizenler. Sizce de bu robotların kısa sürede bilgi yüklenmesi ile fazla benzemiyor mu? Sadece bizde işlem azıcık daha yavaş ve bizim tepkilerimiz bazen içten bilgileri içten zamanda hafızaya çağıramadığımızdan olsa gerek, ya da yetişme koşulları gereği herkes benzer eğitimi almadığından azıcık bambaşka olabiliyor. Yani bir robota kadar azıcık daha az öngörülebiliriz.
Bilim dünyası, bizi robotlardan ayıran hür irade ve ruha ne kadar sahibiz ya da bunlar insanın karar verme mekanizmasını robotlardan ne değin ayrıştırıyor düşünmeye devam ededursun, ben buradan şuraya devretmek istiyorum.
Biz zaman içinde yaşadıklarımızdan bu kadar etkilenir ve aynı bir robot gibi hafızamızı yüklerken benim dikkatimi çeken şey; tanıdığımız her insanın da iyi ya da fena, bizi şekillendiren bu sürecin bir parçası olması. Bizden ne dek öbür, ne değin tasvip etmediğimiz ırk olursa olsun hayatımıza dokunan, bir şekilde dahil olmuş, her insan bizde bir parçasını bırakıyor. Biz onu düşünürken, ola ki verebileceği zararları, verdiği zararları veya nasıl bu kadar dehşet olabilir biçiminde, gerçekten o ihtimaller beynimize kazınıyor ve günün sonunda asla aklımıza gelmeyecek hinliklerle, negatif düşüncelerle dolduruyoruz hafızamızı. Bütün tersi de güzel dostlar, ilham veren, hayran bırakan halk müziği için de geçerli… O nedenle galiba ben de artık insanları birer robot gibi düş ediyorum, karşımdaki ne dek negatifse, “Hayat sana öyle da iyi davranmadı, kimler geldi kimler geçti kim bilir aramak” diyorum. Böylece daha eksik kızıyor, daha eksik düşünüyor, kişisel algılamıyor ve beni olumsuz enerjiyle doldurmasına izin vermiyorum. Yaşasın robotçuluk!
O vakit gelecekten dileğim, karşımıza akıl kartımızı güzelliklerle dolduracak, artı enerjileriyle coşturacak güzel ırk çıkarsın umarım!
Hülya Akhan
Kadinvekadin.net özel içeriğidir.