70. yıl için çekilen özel fotoğraf dünyaca ünlü isimleri bir araya getirdi.
Keşke Altın Palmiye’yi yaprak yaprak dağıtmak mümkün olsaydı… Bırakın yapraklarını koparmayı, ikiye bölmek bile mümkün değil artık. Dahası, bir filmin ödül listesinin birçok dalında yer alması bile istenmiyor…
Salt matematiksel yaklaşımla, on beş aday arasından seçilecek ilk yedinin değişik sıralanma olasılığından herhangi biri jürinin şapkasından çıkabilir. Başka bir deyişle, bu yıl ödül alamayacak filmleri tahmin etmek herhalde daha kolay.
Bir yanda politik sinemanın farklı örnekleri var: Küresel şiddete, faşizme, ekonomik ve siyasi gücü elinde tutanların hegemonyasına, her tür adaletsizliğe karşı tavır alırken ezilen bireyi özgün yaklaşımlarla ön plana çıkaran, sinema dilleri birbirinden çok farklı yaratıcı yönetmenler. Haneke, Zvyagintsev, Campillo, Akın ve Loznitsa bu listenin ilk sıralarında yer alıyorlar. “Kare” adlı filminde gelişmiş demokratik toplumlarda erozyona uğrayan güven ve dayanışma ruhunu varoluşçu bir felsefeyle sorgulayan İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un adını da eklemek gerekir. Özellikle Orta Avrupa ülkelerini sarsan mülteciler sorununu, dünyayı saran terör ortamına koşut olarak işleyen Macar yönetmen Kornel Mundruczo’nun, metafizik fantezisi “Jüpiter’Ay’ı” da bu türün, ödül alması sürpriz sayılacak bir örneği…
Öte yanda, yaratıcı sinemasının farklı tadlar damıtan, duyarlı, kimi şiirsel, kimi parlak cilalı örnekleri… “Çift Sevgili” ile, kendi tanımıyla ‘erotik ve psikolojik bir gerilim filmi’ imzalayan François Ozon; Rodin’i anlatan Jacques Doillon ve farklı reçetelerle kotardıkları filmleriyle izleyicilerine hoş anlar yaşatan Todd Haynes, Michel Hazanavicius, Hong Sangsoo, Naomi Kawase, Sofia Coppola ve Safdie kardeşler… Toplamda 15 filmi bulduk galiba…
70. yaşdönümü nedeniyle pırlantalarla süslenen özel Altın Palmiye’nin yapraklarını koparacak kadar devrimci bir jüri yok ne yazık ki… 49 yıl önce, ana salonun perdelerine tırmanarak festivali durduranlar arasında yer alan Jean-Luc Godard, Cannes’a kendi yaşamına ilişkin “Le Redoutable”ı izlemeye bile gelmediğine göre, “film festivali bir at yarışı değildir” görüşünü benimseyen köktenci sinefillerin özlediği ödülsüz festival umudu da uzaklaşıp duruyor…